1 Mart 2008 Cumartesi

Hayko Cepkin Röportajı

Ilk albümü “Sakin Olmam Lazim” çiktiktan sonra verdigi konserlerde gerçekten sakin olmasi gerektigini kanitlayan Hayko CEPKIN ikinci albümü “Tanisma Bitti” ile resmi olarak tanismayi bitirmis gibi görünüyor.Ikinci albümünün çikisindan sonra AnkirockFest’te verdigi konser öncesinde Hayko CEPKIN ile Eglenceli bir röportaj yaptik.Röportajin büyük bir kisminda gülüp eglenmis olsak da Hayko’nun israrla anlatmak istedigi seyler vardi ve onlari bizimle paylasti.Buyurun…

Ilk albümünüzdeki Hayko CEPKIN ile konserlerinizdeki Hayko CEPKIN bir degildi.Ikinci albümünüzle tanismaya resmi olarak bitirip maskenizden kurtuldunuz.Bu duruma karsi tepkiler nasil?!

Hayko:Bu tepkiler genel olarak olumlu.Hatta %100 seviyesinde olumlu.Albümün çikisiyla beraber piyasada bir degisim ve çalkalanma oldugunu söyleyebilirim;çünkü uluslar arasi bir firmadan çikan en sert albüm bu.Içerisinde brutali barindiriyor,ayni zamanda bir o kadar da melodik.Eski bildigimiz sistem gibi rock sound’u ve elektronik karmasa da var isin içinde;ama buna eklenen orkestrasyon ve brutallerden sonra elbette insanlarin bir sasirmasi,bir tepkisi hikayesi olacak…

Bu zamana kadar Türkiye’de olmayan bir sey zaten bu;yani bu kadar ses getiren…

Hayko:Evet,normalde bundan daha sert,daha ‘black’ ,daha gotik yerli çalismalar var;ama bunlar simdiye kadar hep ‘underground’ bir yerde kaldilar.Benim amacim bu yaptigimiz seyi insanlara duyurabilmek.Bu albümün de bu isi ‘underground’ olarak yapan kisilere bir kapi açacagina inaniyorum.Bu albümden sonra birçok albümün formati degisecek:)

Bu albümde sürekli dur-kalkli,durmadan tempo degistiren sarkilar yapmissiniz.Bu planli yapilmis bir sey mi;yoksa stüdyoya girince böyle bir sey kendiliginden mi çikti ortaya?

Hayko:Kayit esnasinda dogaçlama mantigi olan bir adam degilim aslinda.Besteyi yaparken elbette basta dogaçlama çalisiyorum;ama daha sonra onu bir matematige oturtuyorum.Ritimlerle devamli oynayarak,ritimleri degisiklige ugratarak,sahnede çalindigi zaman seyirciyi daha konunun içine katacak bir seyler yapmayi düsünüyorum.Devamli yüksek ritimde bir müzik yapsam;bir müddet sonra seyirciyi yoracagimi düsünüyorum.Eger 1,5 saat çalacaksam seyirciyi arada bir dinlendirmem;onu da isin içine sokmam lazim.Yaptigim ayni zamanda sahnede yapacaklarimla da orantili bir müzik;tiyatral bir müzik yaptigimi düsünüyorum.Onun için kafamda müzigi olustururken onun sahnedeki oyunlarini da hesap ediyorum.Mesela orada bir durmam gerekiyor;orayi durduruyorum.Ya da diyelim ki birden durduktan sonra birden patlatmak istiyorum,öyle yapiyorum;çünkü orada o hareketlerin daha iyi olacagini düsünüyorum.Matematiksel bir müzik yapiyorum aslinda;çok da dogaçlama degil.

Bu albümde canli kayit yaptiniz.Sizce çikan sonuç nasil?

Hayko:Söyle söyleyim;ilk albüm %100 ev kaydiydi,bu %80!Yani sadece %20’lik bir stüdyo kaydi var.O da nedir;davulu artik evde kaydedemeyecegim için davulu stüdyoda kaydettim.Bundan çok olumlu bir sonuç çikardim.Ondan sonra da vokallerimi stüdyoda kaydettim.Onun disindaki her seyi evde kaydettim.Yani gitarlari,basslari evde kaydettim;klavyeleri zaten evde kaydettim.O yaylilari vs her seyi evde kaydettim.Sonra kaydettigim her seyi stüdyoda miksledim.Aslinda %80’i yine evde kaydedildi;ama %10’i ev kaydi olan bir albüm için çikan sonuç fazla iyi!:)

Yeni albümünüzde “Bonus”un sonunda dinleyiciyi kendisiyle yüzlestiriyorsunuz.Bu fikir kimindi ve nasil ortaya çikti?

Hayko:Bu projede var olan tüm fikirler bana aittir.Zaten hayal benim,proje benim;baskasinin fikrini pek iplemem,öyle bir durumum var.Bu konuda biraz despot bir sistem geçerlidir bizde.:)Bir de bencilim yani;yaptigim müzikte bencil bir insanim.:)(Birden ciddilesiyor)Hepimizin birçok seye tepkisi var hayatta.Ben de tepkisiz bir adam degilim.Insanlara bir seyleri anlatabilmek için anlatim yolunu farkli kildim ki;belki olayla daha çok ilgilenirler;ya da ilgilenmeseler bile anlatilan konular beyinlerinde Farkli bir yer edinebilir.Sonuç olarak anlattigim seylerin hepsi bugüne kadar söylenmis ve var olan seyler.Sadece ben hikayelestirip anlattigim için etkili olabildigini düsünüyorum…

Bir de söyle bir sey var;albümünüzün konsepti “korku” ve bu yüzlesmede insanlar yaptiklari hatalarla da yüzlesip derin bir korku duyabilir…

Hayko:Iste o anlamda amaç onlari germek.Insanlar o ‘outro’nun içine tamamen girebilirlerse kendilerini elestirebilirler;ben böyle bir sey yaptim.Bir de bunu gerginlikle yapacaklar;ferahladiklari noktalar da olacak;ama yine de oldukça gergin.

Albümünüzün konsepti “Korku”.Bastan sona korkuyu hissettiriyor da…Peki bir korku dükkaniniz olsa içinde neler bulunurdu?

Hayko::)Içindeki materyali bilmiyorum;ama iç tasarim,dizayn,isiklandirma ve içeride devamli yayinlanmakta olan ‘sound’u kurgulayabilirim kafamda.:)Muhakkak bir oyunu olacaktir dükkanin.Objeleri bilemiyorum;ama siradan korku malzemeleri olurdu herhalde.:)

Sahnede birinin arkasinda çalmakla orada odak noktasi olmak arasinda nasil bir fark var?Hangisi sizi daha mutlu kiliyor?

Hayko:Açikçasi ben sahnede klavyeci olarak çalarken de kendi içinde bir odak noktasi olma durumum vardi;çünkü klavyeyi böyle çalan bir adam daha yok,yine abuk sabuk çaliyordum!Klavyeyi havaya kaldirip kirmalar falan…Onun için bu durumu fazla garipsemedim.Yalniz o zamana göre daha fazla insan izliyor beni simdi.Aradaki fark da bu.Aslinda bence ikisi de ayni;ikisinden de ayni zevki alabiliyorum.

Aylin ASLIM,Demir DEMIRKAN gibi isimlerin arkasinda çalarken klavye kiriyormussunuz;simdi de sahnede iyice dagitiyorsunuz.Bu enerjinin kaynagi nedir?

Hayko:11 sene klavye çaldim ve aslinda klavye çalmaktan da nefret ederim;çünkü Türkiye’deki klavye imaji ‘taverna sound’dur.Gerçi tavernacilarin gözünde klavye falan degil;”org”dur bu.Bence bu kötü bir imaj;ben de bu imaji yüzünden çok sevmedim klavyeci olmayi.Ben gitarist olmayi çok isterdim…

Peki gitar çalabiliyor musunuz?

Hayko:Yok maalesef…:)Klavye çalarken bir de sabit olma durumu var.O sabitlige ragmen hareketli olmaya çalisiyordum ben.:)Sanirim bu 11 sene sabitligin acisini çikariyorum simdi.:)

Günlük hayatinizda da bir enerjik olma durumu var mi?

Hayko:Devamli kosturmasi olan,yerinde duramayan bir herifim;çünkü çalismayi seven bir adamim.Bir hiperaktivitem var.:)Sorunlu bir ruh hali söz konusu;ama isime yariyor.:)

Sahneye çikmadan önce “su sarkiyi söyle çalalim;çalarken böyle davranalim.”diyor musunuz;yoksa sahne tamamen dogaçlama davrandiginiz bir yer mi?

Hayko:Sahnede çalacagimiz ‘set-up’i kurguladigimiz zaman bunun bir plani oluyor.Grupça oturup konusuyoruz “Biz burada söyle yapalim.Surada sen bunlari yap.”diye.Planli,programli;bir ‘band coach’ gibi -çünkü ülkemizde yok;ama yurtdisinda böyle bir sistem var- o sistemle çalisiyoruz biraz.Yine bir matematik kurgu sistemim var.Onun disinda sahnede bu kurguya yeni seyler de eklenebiliyor.%70 matematiksel,%30 dogaçlama bir performansimiz oldugu söylenebilir.:)

Brutal vokaliniz çok saglam.Sarkilarinizi tamamen Brutal vokalle kaydetmek gibi bir projeniz var mi?Böyle bir projeye nasil bakarsiniz?

Hayko:Yapmam…Yok,Yapmam;çünkü o zaman tam bir Black veya Death Metal albümü olacak.Bu karmasa benim daha çok hosuma gidiyor.Makam yapmayi,arabeski seviyorum.Bunu kaybetmek istemiyorum.Hem bunlar ayni zamanda isin içine melodiyi katan unsurlar.O arabesk köken;sabalarin falan makam kültürü isi daha da mistiklestiren nokta zaten.O sebeple yurt disindan da ilgi gören bir hal aldi yaptigimiz müzik;çünkü standart bir Black veya Death Metal albümü gibi degil.Çok yumusak noktalari da var;sonra birdenbire patliyor.Bu,isi gotiklestiriyor;mistiklestiriyor.Ben bunu kaybetmek istemiyorum.Zaten yapmak istedigim sey tam olarak bu :)

Bilgi: Bu röportaj Duygu Demirel (darkassistant) tarafindan Anki Rock Fest '07de Siyahperde.Net adina yapildi.

Hayko Cepkin RSF Röportajı

Ikinci albümünden sonra festivallerin olmazsa olmaz sanatçisi haline gelen Hayko Cepkin ile Rock Station Festivali’nde verdigi mükemmel konserin ardindan güzel bir röportaj yapma firsatimiz oldu ve o “yüzüne gözüne boya bulasmis çilgin adam” ile ikinci röportajimizi gerçeklestirdik.Hepinizin soluksuz okuyacagi röportajimiza hos geldiniz…

Rock Station Festivali’ni nasil buldunuz?Ankara seyircisi sizce nasildi?

Hayko: Ankara’ya ilk gelisimiz degildi bu;baya oldu.Ankara seyircisiyle bulusmak yine çok güzeldi.Aslinda sahneyi,konser alanini falan inceleme sansim olmadi,tek bildigim amfi tiyatro gibi bir çim alan olduguydu:).Yoldan geldim,çiktim sahneye,konserimi verdim…Bunun disinda bence iyi geçti;basarili.

Geçenlerde bir müzikalde yer aldiniz.Sizce müzikal mi zor yoksa konser vermek mi?Bir fark var miydi sizce?

Hayko:Benim konserim olsa çok daha rahat olur;çikar sahneye diledigim gibi konserimi veririm;ama müzikalin baska bir havasi vardi;çünkü bir sürü tiyatro oyuncusu ile ortak bir çalismaydi.Yeniden okul yillarina dönmüs gibi onlardan azar isitmek;”’Sunu söyle yapma’ demedim mi sana?!”gibi seyleri yeniden duymak güzeldi.Onun baska bir stresi vardi;ama ora da çok iyi bir ortam.Iyi çalistigin zaman karsiligini alirsin.

O müzikali Ankara’ya getirmek gibi planlar var mi?

Hayko:Herhangi bir bilgim yok;ama Ankara,Izmir,böyle sehirden sehre bir turne planlari vardi;ama ne zaman yapilir;yapilir mi,bu konuda bir bilgim yok.yalniz umuyoruz ki bu turne olur ;çünkü aylarca çalistik,daha çok insana ulasmak ve bu müzikali daha çok kisinin izlemesini elbette isteriz.

Son yillarda Rock müzikte bir yükselis söz konusu.Sizce artan grup sayisi diger taraftan kalitenin düsmesine veya bu müzigin de pop müzik gibi çabuk tüketilmesine neden olur mu?

Hayko:Valla bizde seri tüketim her sey için geçerli.Ne bileyim,bir telefon çikiyor;herkesin elinde o telefon;ya da bir araba çikiyor,herkes ondan almak istiyor.Yani biz seri tüketmeye alismis bir milletiz;bir program olur,dizi olur…Suyunu çikarana kadar artik…Bu tüketilen her sey için geçerli;Rock müzik gruplari ortaya çiktigi zaman da ayni sey bizim üzerimizde de uygulaniyor.Rock müzik patladi ve buna seri tüketim olarak festivalleri örnek verebilirim.Eskiden bir iki festival vardi;hangisine gidelim,parayi nasil biriktirelim,hayaller kurulurdu.Simdi bir ayda on tane festival oluyor.Aslinda bu iyi bir sey mi kötü bir sey mi tartisilir.Bence o kadar da iyi bir sey degil.Çünkü insanlar bir seyi görmeye alisir ve bunu takip etmeyi kesebilir diye düsünüyorum.Her seyin tadinda ve lezzetinde olmasi gerektigini düsünüyorum.O yüzden ben sahnemde her seferinde degisiklikler,farkli bir seyler yapmaya çalisiyorum ki her seferinde izlenilebilir kilayim.

“Moda olan her sey bir gün demode olur” diye bir inanis vardir.Siz son günlerde Türk Rock piyasasinda çok revaçta olan bir isimsiniz.Bir gün demode olmak gibi bir korkunuz var mi?

Hayko:Tam tersine benim böyle bir mutlulugum var.:)Her seyin bir baslangici oldugu gibi bir sonunun da olmasi gerekiyor.Yeri geldiginde devamli yüksekte olursam kendimi yok etmek için bir planim var.

Peki planinizdan ipuçlari alabilir miyiz?

Hayko:Sahsen söyleyim;kendime zarar verecegim bir sey yapip,kendimi yok etmem gibi bir plan yani.Çünkü devamli revaçta olamazsin…

Kurt Cobain gibi mi yani?

Hayko:Hayir,hayir;öyle bir sey degil;kesinlikle öyle bir sey degil.Yapacagim baska bir projeyle baska bir hikayenin içerisine girip insanlari yine yaniltmak,sasirtmak;farklilasmak…O tarz bir sistem yani;çünkü devamli göz önünde olmak gibi bir sey olmaz yani.(Dövmesini göstererek)Bunun bir anlami var:Kullanilirsin,sonra burusturulup çöpe atilirsin.Insanlarin karsisina hep ayni sekilde çikarsan insanlar sikilir.Yeni yeni,farkli seyler yaptigin taktirde kaliciligi saglamis olursun.

Günümüzde gerek görünüs gerekse ses olarak bazi müzisyenlere benzetiliyorsunuz.Bu durumdan hosnut veya rahatsiz olma durumunuz oluyor mu?

Hayko:Ne hosnudum ne rahatsizim.Yani çok da umurumda degil.Ben kendimi ve ne yaptigimi biliyorum.Kimlere benzeyip kimlere benzemedigimi de biliyorum.Akli basinda bir adamim yani.Birilerinin bir seyler söylemesi benim çok da fazla umurumda degil.Elestiriyi kabul ederim;ama dogru elestiri önemlidir.Elestiri güzel bir seydir.Neyi dogru neyi yanlis yaptigini gösterir;ama saçma sapan seylere de fazla takilmam yani.:)

Bir önceki röportajimizda gitar çalmayi çok istediginizi;”Taverna Imaji” yüzünden klavye çalmaktan hoslanmadiginizi söylemistiniz.Acaba gitar çalma isteginizin nedeni gitarin Rock müzik ile özdeslesmis olmasi mi?

Hayko:Yok,ondan dolayi degil;yani çok gitar kafasi çalisan bir adamim ama gitar çalamadigim için onlari gitarla hayata geçiremiyorum.Onun için klavye kullanarak gitar çalmaya çalistim;ama ne kadar ayni sound’u yakalarsin?!Klavye çalma konusunda basariliydim;onun için ikiye bölmedim kendimi,bir de gitar çalayim diye.Bir de gitari ayakta,dagitarak çalabilirsin;ama klavyede bir sabit olma durumu var.Gitarin o hareketliligi hosuma gidiyor:)

Yabanci dinleyiciye ulasmak gibi bir amaciniz var mi su anda?

Hayko:Elbette var.Yani gerçekten yurt disina her anlamda açilmak…Ne bileyim;Almanya’ya konsere gittiginde seni izleyenlerin %90’i Almansa iste o zaman gerçekten yurt disina açildin demektir.Oraya gidip konser verebilirsiniz;ama orada Alman seyirci tarafindan tercih ediliyorsaniz o zaman yurt disina açilmis oluyorsun…Neticede orada yasayan gurbetçilerimize çalmak bence yurt disina açilmak degil.Yine kendi insanin tarafindan dinlenmis oluyorsun çünkü.

Peki son olarak eklemek istediginiz bir sey var mi?!

Hayko:Yok… :)

(Rock Station Festivali'nde Duygu Demirel [darkassistant] tarafindan bu röportaj yapilmistir.Her hakki Siyahperde.NET'e aittir.Izinsiz hiçbir yerde ve hiçbir sekilde yayinlanamaz.)

Aydilge Röportajı

Sarkicilik,kitap yazarligi,dergi editörlügü…Özellikleri saymakla bitmeyen dünya tatlisi bir kiz Aydilge.”Küçük Sarki Evreni” isimli albümüyle herkesi kendi ‘Küçük Sarki Evreni’ne davet eden bu tatli insanla AnkirockFest’te sahne almadan önce tadi damaklarda kalan bir röportaj yaptik.Röportaj öncesinde sorulari arkadasi Mert’in hazirladigini duyunca çok sevinen Aydilge sorularimiza içtenlikle yanit verdi.Eminiz bu sicak sohbet sizlerinde çok hosuna gidecek…Buyurun arkadaslar;o güzel sohbet sizlerle…

“Küçük Sarki Evreni”ni çikarmadan önce “Mavi” isimli bir grubunuz vardi.Simdiki grup arkadaslariniz da “Mavi” zamanindan mi?

Aydilge:Ya Mert o grubu nerden hatirlamis?!:)Onun gibi birçok grubum varda;ama hepsi amatör,’cover’ yapan gruplardi.Çalan insanlar da çok profesyonel degillerdi.Prova yapmak için Yalvardigim dönemleri hatirliyorum…Simdiki arkadaslarim çok profesyonel insanlar.Gitarlari Cem SARIOGLU çaliyor;davulda Berk SARIOGLU,bassta Metecan METE var.Albümde tekmisim gibi görünmeme ragmen,benimle çalan grubun yaptigim müzikte çok önemli bir yeri var.Arkamda çalan grubun iyi olmasi çok önemli;çünkü sahnede kötü müzik çikarsa kimse “Gitar kötü,su kötü.” falan demez;direk “Aydilge kötü.” der.O yüzden onlar da benim adima büyük sorumluluk tasiyorlar.Bu yüzden iyi müzisyenlerle çalismak zorundayim ve simdiki grubumla da çok mutluyum su anda.

Çok yönlü bir yapiniz var.”Bulimia Sokagi”,”Aydilge’nin Düsleri” gibi kitaplariniz,”Küçük Sarki Evreni”niz,”Volume Dergisi” editörlügünüz ve belki de bilmedigimiz diger seyler...Biz yapmaya çalistiklarinizin ortak bir yönünü bulduk;insanlara ulasmak.Siz Amerikan Kültür Ve Edebiyati’ni bitirdikten sonra egitiminiz dahilinde çok farkli isler de yapabilirdiniz.Nedir sizi sürekli insanlar için bir seyler yapmaya iten güç?

Aydilge:Aslinda Amerikan Kültür Ve Edebiyati bir edebiyat fakültesi ve yaptigim isle de çok alakali.Yazarligimi çok etkiledi;iki romanimi da fakülteden mezun oldugumda yazdim mesela.Orada çok fazla edebiyat dersleri,yazim teknikleri falan ögretiliyordu ve bu dersler bana inanilmaz bir tecrübe ve deneyim kazandirdi.(Sonra gayet normal bir ifadeyle)Hayir,tecrübe ve deneyim kazandirmadi;çünkü ikisi de ayni sey!(Ve kulis kahkahaya boguldu!)Bir yandan da birçok sair okuyorsunuz;ki bu da söz yazarligimi gelistirdi.Tabi ki yetenek insanin içindedir;ama bunu en iyi biçimde sekillendirebilmem için birçok teknik asilandi bana o okulda.Elbette oradan bombos kafalarla çikanlar da oluyor;ama önemli olan ögrenilenlerle bir seyler yapabilmek.

Siki bir Kurt COBAIN hayrani oldugunuzu biliyoruz.Aydilge’yi ifade eden bir Nirvana nakarati veya sarki sözü var mi?

Aydilge:Nirvana’nin birçok sarkisinda kendimi buluyorum zaten.Özellikle o on dörtlü yaslarda falan “Ben hiçbir seyi takmiyorum;güçlüyüm” gibi duruyordum;ama ayni zamanda asiri kirilgandim aslinda.Sanki böylelikle kendime bir kalkan olusturmustum;o yüzden insanlarla iliski kurmaktan falan uzak duruyordum.O zamanlar simdiki halimin tam tersiydim.Ayni,Kurt’te de bu var;”Nevermind” der,hiçbir seyi takmadigini söyler;ama aslinda çok kirilgan oldugu için böyle bir kaçis yolu bulmustur kendine.Her seyi çok umursayan;kafaya çok takan bir adam oldugu için ve bunu belli etmemeye çalistigi için böyle yapiyordu.”Nevermind” diye bagirirken aslinda çok taktigini söylüyordu bir yandan da.Iste on dört yaslarindayken ben,”Nevermind”in kitapçiginin basinda yazan,uzun,hitabe gibi bir sey vardi;sarki sözlerini birlestirmislerdi,onu ezbere okurdum.(O an birden dilinden o satirlar dökülmeye basladi.)Bu arada o yaziyi hala unutmadigimi fark ettim simdi.:)

Istanbul’da “Dans Et” adinda özel bir okulda radyo,TV,sinema üzerine atölye çalismalari aldiniz.Bugünkü Aydilge’ye o okulun katkilari oldu mu?

Aydilge:Benim çok hizli konusan ve bazen lafi gereginden fazla uzatan bir yapim var.Daha az konusarak kendimi daha rahat ifade etmeyi becerebilmek için gitmistim o kursa ve o kursta Levent ÜNSAL hocamiz vardi;düzgün konusma teknikleri ögretiyordu.Gerçi simdi bakiyorum;hala çok hizli ve lüzumsuz konusuyorum.:)O yüzden pek ise yaramamis galiba.:)O zamanlar ben çok mutlu oldum.Ekibimiz ve arkadasliklar çok güzeldi.O baglamda iyi ki gitmisim.Yalniz ise yaradi mi?!Pek yaramamis anlasilan!:)

Cem:Belki de bu düzelmis halindir?!

Aydilge:Ya,evet,haklisin…Belki de bu düzelmis halimdir.Belki eskiden çok daha kötüydüm…(Kulis yine kahkahaya boguldu!)

Duygularini saklayamayan,hemen her yerde gülen veya aglayan,karsinizdaki kim olursa olsun onu çok derinden hisseden ve heyecanlanan birisiniz;oldukça saydam bir ruhunuz var.Sürekli pozitifsiniz.Bu enerji,kocaman gülümseme ve tükenmeyen içtenliginizin bir formülü var mi?

Aydilge:Aslinda formülü yok.Bu piyasada insanlar sürekli formüller üretiyorlar.”Rockstar” duruslari var;daha ‘cool’ falan…Ben hiç öyle olmadim,olmayacagim da.Canim istemiyor yani;ben böyle mutluyum.Bunun artilari oldugu gibi eksileri de var.Herkes beni daha kolay ulasilabilir ve belki de kirilabilir görüyor.Insanlar bazen samimiyetle saygisizligi karistiriyor.Ben çok samimi bir insanim;ama saygisizliga da gelemem.Bazen onu ayirt edemiyorlar;benim tek sikintim o.Yoksa hiçbir zaman siyah gözlüklerimi takip (Böbürlenerek)”Merhaba arkadaslar!” falan geyigine girmeyecegim.

Bu söyledikleriniz disinda eklemek istediginiz baska bir sey var mi?

Aydilge:Son olarak eklemek istedigim sey…Çok mutluyum su anda!:)Ayrica seni de çok sevdim!:)Mert’e de çok çok selam!:)

Röportaja baslamadan önce de grup arkadaslarina dönüp “Ya sunun sekerligine bakin;çok sevdim ya!” diyen bir kisilikten daha nasil bir son söz beklenebilirdi ki?!:)

Bilgi: Bu röportaj Duygu Demirel (darkassistant) tarafindan Anki Rock Fest '07de Siyahperde.Net adina yapildi.

Deja-Vu Röportajı

DEJA-VU RÖPORTAJI

Ilk albümleri “KENDIN COS” ile çok ses getiren Ankarali grup Deja-Vu simdi ikinci albümleri için siki bir çalisma içinde.Ankarali bir grup olarak AnkirockFest’e büyük destek veren grubun vokali Cenk ile festivaldeki performanslarinin ardindan kisa ve öz bir röportaj yaptik.Yeni albümlerinin bombasi “Sistem”den da ufak ufak bahseden Cenk.Sarkinin hem mevcut düzene hem de SOAD’a karsi bir tepki olarak yazildiginin haberini de verdi.Isterseniz simdi asil röportajimiza geçelim…

Oldukça farkli bir müzik yapiyorsunuz.Kimse tutup da bu müzigin içine baglama sokmaya cesaret bile edemezken siz bunu ilk albümünüzde yaptiniz.Kafanizda “Baglama” fikri nasil olustu?

CENK:Rock müzigin içine baglama soktular;ama ‘Nu-metal’in içine baglama sokmadilar.Erkin KORAY veya Mogollar’i söyleyebiliriz bu konuda…Yalniz ‘Anadolu Rock’ degil bizim müzigimiz.Biz baglamayla,etnik müzikle ‘Nu-metal’i birlestiriyoruz.Bu arada baglamaya kadar birçok enstrüman denedik;ama dogu-bati sentezini en iyi baglama ile yaptigimiz için baglama kullanmayi tercih ettik.

Grubunuzu olustururken arkadaslik mi;yapilan müzigin kalitesi mi önemliydi sizin için?

CENK:Arkadaslik ön plandaydi.Her zaman da öyle oldu.Zaten belli bir ruh,belli bir arkadaslik oldugu için böyle güzel müzikler çikiyor.

Bildigim kadariyla Ankara’da yasiyorsunuz.Müzik sektörünün daha aktif oldugu Istanbul’da degil de burada yasamanizin belli sebepleri var mi?

CENK:Su anda burada yasayan birçok grup var.Ne bileyim;Grup 84,Zakkum,Cem Adrian gibi…Biz de burada yasiyoruz!Ayrica müzik sektörü su an zorda bir sektör aslinda ve bu yüzden de Istanbul’a kosmanin bir anlami yok;biz burada iyiyiz:)

Son yillarda Ankara rock müzik konusunda oldukça verimli.Sizce burada gelecek vaat eden baska gruplar var mi?

CENK:Bir sey söyleyim mi;bundan sonra hep buradan çikacaklar abi!Bunu söyleyim ben…Baska…Ötesi yok!:)

Son günlerde Türk müzik piyasasindan takip ettiginiz ve begendiginiz isimler var mi?

CENK:Hayko CEPKIN!Onu takip ediyoruz;hastasiyiz!:)En son,en gündemde,tarzimiza en yakin seyler yapan isim,Hayko!

Son olarak eklemek istediginiz bir sey var mi?

CENK:Arkadaslar bol bol Mp3 ve korsan olayina girip bütün gruplari yok etsinler!:)

Bilgi: Bu röportaj Duygu Demirel (darkassistant) tarafindan Anki Rock Fest '07de Siyahperde.Net adina yapildi.

Let it Flow Röportajı

Ankara’da ilk konserlerini vermeye hazirlanan grup sahne öncesinde oldukça heyecanliydi.Festivalin de merakla beklenen gruplarindan olan Let It Flow’un gitarcisi Murat ile sahne öncesinde gruplari ve müzikleri hakkinda merak ettiklerinizi ögrenebileceginiz bir röportaj yapma firsatimiz oldu.Eee…Firsat kaçar mi?!Siz de bize katilma firsatini bulmusken sakin kaçirmayin! :)

Türkiye’de Metal müzik piyasasi yeni yeni kendini gösteriyor ve siz bu sartlarla çok kaliteli bir albüm yaptiniz.Albüm tamamlanmadan önce hangi asamalardan geçtiniz?

Murat:Öncelikle tesekkür ederim.Albüm tamamlanmadan önce tamamen sarkilara odaklanmis bir asamadaydik.Sarkilarin yapimi,sarkilarin incelenmesi ve gelecege yönelik hedeflerin belirlenmesi.Sarkilarin onlara göre yogrulmasi,onlarla bütünlestirilmesi…

Sarki sözlerinizin Ingilizce olmasini yurt disinda basarili olacaginiza dair inancinizin veya iddianizin bir kaniti olarak görebilir miyiz?Ya da neden Ingilizce’yi tercih ettiniz?

Murat:Genelde böyle sorular geliyor.Söyle söyleyim;Türkçe olmamasinin özel bir sebebi yok veya Ingilizce olmasinin özel bir sebebi yok.Fakat sunu belirtmek gerekirse;Ingilizce gerçekten yaptigimiz müzige yakisan bir dil.Sadece Türk dinleyicisine degil dünya dinleyicisine açilmak için evrensel bir dil lazim,ve bu da maalesef Türkçe ile yapilamiyor.Zaten Avrupa’daki gruplarin olsun,Amerika’daki gruplarin olsun ve oradaki özellikle dinleyicilerin olsun ve hatta dergilerin bu topraklardan çikan gruplara büyük bir önyargilari var.Zaten bes sifir yenik basliyorsun oyuna.Bu yüzden birkaç adim daha avantajli olabilmek için ve kendimizi daha iyi ifade edebilmek için pratik bir dil Ingilizce.Sarkilarimizda yogun seyler kullanmaya çalisiyoruz,yogun anlatimlar kullanmak istiyoruz ve bunu en iyi sekilde Ingilizce ile yapabildigimiz için bu dili tercih ediyoruz.:)

Sarkilariniz oldukça depresif.Bunlar yasanmisliklarin ürünü mü yoksa daha baska nedenleri mi var?Bir de hayata bakis açiniz da bu kadar karanlik mi yoksa daha pozitif bir yapiniz mi var?

Murat:Aslinda grup arkadaslarimizla normal hayatta da çok iyi arkadaslariz.Bir de sürekli neseli ve sen sakrak bir halimiz oluyor;ama…:)Aslinda müzigimizi yasadiklarimizdan referans alarak yasamak istedigimiz dünyaya,bakis açimiza yöneltiyoruz.Bu da bizim karamsar olmamiza sebep oluyor;çünkü hos seyler görmüyoruz,her tarafi gri görüyoruz.

Bir festivalde sahne almaniz için yurt disindan herhangi bir teklif aldiniz mi simdiye kadar?

Murat:Evet aldik;ama ondan sonra organizasyon bizimle iletisimi kesti.Sanirim o festival de daha sonra gerçeklesmedi.

Peki su anda yurt disindaki albüm satislariniz ne durumda?

Murat:Gayet güzel!Özellikle Iskandinav ülkelerinde,Orta ve Bati Avrupa’da gayet güzel tepkiler aliyoruz.Amerika’da olsun…Albüm birkaç parti halinde gitti oraya da.Biz gayet memnunuz.Ilginç ilginç;adini bile duymadigimiz ülkelerden güzel tepkiler aliyoruz.

Türkiye’de son zamanlarda Rock müzik bir yükselis halinde gibi görünüyor.Bu konu hakkinda siz ne düsünüyorsunuz;sizce de bir yükselis söz konusu mu?

Murat:Genelde müzik piyasasinda bir seyin yükselmesi için yogun talebe yönelik belli bir arzin bulunmasi lazim.Bu arza da gerek prodüksiyon sirketleri olsun,gerekse “label”lar olsun tamamen maddi açidan düsünerek yaklasiyorlar.Bu da Rock müzige olan talebin yüksek oldugunu gösterip aslinda içi bos ürünler çikmasina neden oluyor.Çünkü bir yerde talebin çok yogun olmasi demek onun ayni zamanda çok iyi oldugu anlamina gelmiyor.Tamam;bir yükselis var;ama maddi bir yükselis.Yani çok güzel ürünler çikmiyor;çikmasini isterim…

Yani artan grup sayisi diger yandan da kalitenin düsmesi ya da bu müzigin da pop müzik gibi çabuk tüketilmesine mi neden oluyor?

Murat:Evet;öyle de denilebilir.Zaten ne kadar “underground” olmaya çalisirsaniz çalisin bir yerden sonra ister istemez popüler oluyorsunuz.Popüler olmamaya çalismak da belki bir durustur;ama popüler olmamaya çalismanin popüler olmasi da tam bir kaos!:)

Bize zaman ayirdiginiz için çok tesekkürler;son olarak eklemek istediginiz bir seyler var mi?

Murat:Ben tesekkür ederim…Ankara’da ilk defa çalacagiz;her seyin çok güzel olmasini umuyoruz.Umarim çok güzel vakit geçiririz.

(Rock Station Festivali'nde Duygu Demirel [darkassistant] tarafindan bu röportaj yapilmistir.Her hakki Siyahperde.NET'e aittir.Izinsiz hiçbir yerde ve hiçbir sekilde yayinlanamaz.)

Murat Net Röportajı

1)Reflex dagildiktan sonra,yilmadan yeniden albüm çikarmak ve reflex’i yasatmak için çabaladiniz fakat hep bir yerlerde aksilikler oldu.Siz tam vazgeçmisken birileri aklinizi çeldi yine denediniz..Denediniz ama olmadi.Yil 2007 içinizde hala Reflex’e yönelik bir umut görüyoruz nedir bunun sebebi?

Murat NET : Umut falan yok.

Ben her yil bir kere solist ile davulcuyu ararim tekrar toplanmak için.Onlarda red cevabi verir.

Reflex sarkilari ,1992 -1994 yillari arasinda Londra’da kurdugum,çaldigim ve sarkilari besteleyip düzenledigim,Fire and Rain adli grubumun sarkilariydi.

Önümüzdeki yil tekrar yurt disina gidip bu sarkilari Ingilizce olarak albüm yapacagim.

2008 de detaylar belli olur.

2)Rock Station ile uzun zamandir beklediginiz seyirci topluluguna ulastiniz neler hissediyorsunuz?

Murat NET : Her sey çok güzeldi,çok mutlu oldum.Rüya gibiydi…Benim tüm konserlerim iyi geçer.

Ama bu çok özeldi,hayatimin konseriydi.

Tüm Rock Station tayfasina ve izleyicilere sonsuz tesekkürler,her sey için.

3)Selami Çesme Blues eminiz tahmininizin ötesinde bir çikis yakalayacak fakat festival sezonu bitti,turne - konser hazirliklari var mi? Barlarda çikmaya devam edecek misiniz?

Murat NET : Ne güzel düsünüyorsunuz albümüm hakkinda,tesekkür ederim.

Ben konser vermek için yasayan bir sanatçiyim.Sahnede oldugum sürece mutluyum ve kendimi canli hissediyorum ve sahnede olmak,mümkün oldugunca fazla olmak hayatimin tek amaci,dolayisyla konser vermek istiyorum.

Mekan fark etmez,1 kisi,10 kisi,100 kisi veya 1000 kisi fark etmez.

Hepsine çaldim,bos barlarda da çaldim,o zaman da barmenler alkisliyordu.

Evet tabii ki barlarda da konser verebilirim.

Neresi olursa olsun fark etmez.Yurt disinda olsaydim sokakta metroda falan da çalardim da,

Istanbul gibi anti rock n roll bir sehirde böyle bir imkanim yok tabii.

Su an için herhangi bir teklif yok,umarim ramazandan sonra olur .

4)Son 7 yildir kapilarinizi kapatip ruhunuzla geçirdiginiz vakitlerde müzik disinda nelerle ilgilendiniz? Bunlarin albümünüze kattiklari nelerdir?

Murat NET : Kapilarimi kapatmadim.Sadece maddi imkansizliklardan dolayi gitarimi çalamadim.

Bu albümüde,yokluklar içinde,mucize eseri çikarttim.

Nasreddin Hoca’nin bir lafi var ya? “Parayi veren düdügü çalar..”aynen öyle…

Müzik disinda evde pek fazla bir seyle ilgilenmedim.Bol bol beste yaptim söz yazdim.

Su anda 90 tane sarkim var,ama bunlari nasil dünyayla paylasacagim su an için bilmiyorum.

Bu sartlarda burada albüm çikarmak bir ahmaklik ama sanatçi olarak bu sarkilari dünya ve evrenle paylasmak gibi bir görevim var.Bir sekilde bir yolunu bulacagim,büyük ihtimalle de i-tunes a koyacagim sarkilari kaydedip kaydedip….

5)Son zamanlarda Türkiye'de inanilmaz bir rock patlamasi var.Yillarin emektari olarak iki binli yillari seksenli yillara kiyasla nasil buluyorsunuz?

Murat NET : Size göre rock patlamasi bana göre ALTERNATIF rock patlamasi.

Eline gitar alip bir seyler yapmaya çalisan insanlara benim sadece saygim olabilir.

Umarim herkes istediklerini yapar ,arzularina kavusur ve benim çektigim sikintilari çekmez.

Seksenli yillarda müzik adina hiçbirsey yoktu.

Ama tabii bunlari anlamakta güçlük çekebilirsiniz,”nasil yani” diyebilirsiniz.Arastirin bakalim bir tane albüm çikmis mi seksenli yillarda?Simdi imkanlar daha fazla o yillara oranla

6)Isminiz genelde Pentagram ile beraber aniliyor.Bundan dolayi herhangi bir rahatsiz veya hosnut olma durumunuz var mi?

Murat NET : Ben Selami Çesme Blues ile birlikte Türkiye'de dördüncü albümünü çikarmis bir sanatçi olmama ragmen ,yeni çikis yapan bir sanatçi muamelesi gördügüm için,pentagram in eski gitaristi olmam,insanlarin bana ilgi duymasini sagliyor.Ticari açidan iyi bir sey bu tabii ki.Fakat röportajlarda devamli ayni sorular gelmesi sikici olabiliyor.Genel anlamda benim için faydali bir sey diyebilirim.

7)Son olarak Murat NET olarak önümüzdeki projelerinizden ve röportajimiza eklemek istedikleriniz varsa bunlardan bahsedelim?

Murat NET : Çok ama çok fazla projem var.Yurt disinda yapacagim Ingilizce albümlerime yogunlasmis durumdayim.

Ayrica daha önce de belirtigim gibi 90 tane Türkçe sarkim var.Bunlarida bir sekilde dünyayla paylasmam gerekiyor.Arzum,tonla konser verebilmek,umarim veririm.

8)Bize ayirdiginiz zaman için tesekkür ederiz Siyahperde.NET olarak bundan sonra sizi çok daha yakindan takip edecegiz sitemiz adina konser tekliflerimiz olursa umariz geri çevirmezsiniz :)

Murat NET : Geri çevirmem neden çevireyim?Kimsenin teklifini çevirmemJ

Siyahperde'ye gösterdiginiz ilgi ,ve destek için tesekkür ederim.

Yalniz sitenizdeki yazilar üye olunmaksizin okunmuyor,onlari genele açarsaniz daha iyi olur benceJ

Sevgiler

***murat net***

(Rock Station Festivali'nde Duygu Demirel [darkassistant] tarafindan bu röportaj yapilmistir.Her hakki Siyahperde.NET'e aittir.Izinsiz hiçbir yerde ve hiçbir sekilde yayinlanamaz.)

Siya Siyabend Röportajı

1-siya siyabend ne demek?

Selam ben Murat elimden geldiğince sorulara cevap vereceğim.

ssb -oluşturma bir isim böyle bir şey ne Türkçe'de nede kürtçede yok. Siyabend
-bir efsane kahramanı,ilk dağa çıkan diye anılır bölge ağalarına baş
kaldırır. Siyabend i hece isimli Mezopotamya öyküsündeki erkek kahramandır,siyabend.

Siyasiyabend’in ise gölgenin gölgesi,gölgeye gölge gibi açılımları var,dahası
siyabend esmer, gölge gibi delikanlı anlamındadır. Şunu da söylemeliyim ki
siyasiyabend i oluşturan kelimeler Anadolu'da kullanılan pek çok dilde
kullanılmaktadır bend,siya siya gibi.Özellikle bu yönü ilgimi
çekti.Anadolu'da ki farklı dillerin kesişme noktası olması gurubun isminin bu
olmasında önemli olmuştu,benim için.


2-sokak (sokak kültürü)neden bu kadar önemli ?

sokak kültürü kavram olarak Türkiye için bile yeni bir kullanım sanki,daha
sı sokağı bu denli yüceltmek bence ticari amaçla pompalanan birşey,sokak
kamunun özgürce var olabildiği bir yer olamıyor.birey anlamında da bu
böyle. Sokağı yüceltmeye de aşağılamaya da gerek yok. Sokakta ne olduğunun önemi
var ne yapıldığının, yaşanılırlığının.Kentsoylu bir ifade olarak bizde de son
yıllarda sokağın yaşama alanı olarak kendimizi ifade edebileceğimiz bir
zemin olarak kabul görmeye başladığına tanık olduk. Sanat üreten insanların
ekinlerini sunmak için sokağı tercih etmelerinde ki faydaysa özel mülkiyetin
egemen olduğu kapalı sunum alanlarının alternatifi olmasında ve bağımsız
olmasındadır ....ancak dediğim gibi tüketimin artması hesabıyla yapılanlarla
sokakta gerçekte yaşanılanın çok çok farklı olduğunu anlamak lazım.

3-Sokaktan ne ses geliyor?Müzikal anlamda ne gibi şeyler katıyor size?

Sokaktan gelen seslerle yani yaşamdan gelen seslerle karışıyor seslerimiz ve en azından hatırlatıyoruz insanlara ,ey insanlar müzik gerçekte canlı üretilen birşey olup kayıtlardan
dinlenen demek değildir sadece, müzik üretilirken dinlemek o kayıtları
dinlemekten nasılda farklı değil mi?.Üstelik sadece müzik yapıyorlar diye
halkın ve bireylerin popüler kültür sanatçıları tarafından avutulması da bir
çeşit toplum hastalığı haline gelmiştir, medya ve onun silahlı kuvvetleri
halkı -tüketicileri-müşterileri yahut potansiyel müşterileri gözüyle gören
sermayenin yönlendiricileri olmuştur. Müzisyen müzik üreten,sokakta
sokaktır. Sokak müzisyeni diye bir şey bence çok saçma.aynı tarihi roman
gibi.tarih tarihtir,roman da romandır,Amin Maaluf un dediği gibi…Neyse demem
odur ki sokağın iyi taraflarından bir tanesi ürettiğini herhangi bir arayıcıya
gerek duymadan günlük hayatın tam ortasın da sunmak
güzelliğidir, Herhalde,aracısız,en doğal haliyle,eskiden olduğu gibi müziği
hayatın içindeki o güzelim yerine koymak. Yaşananın sesleri olmak.yaşayan
sesler olmak. Özellikle günümüz toplumunun gerçekte var olmayan demokrasi
özgürlük gibi kavramları yaşayabileceği yer olan sokakta yaşamın sanattan
kopmayışına , koparılamayışına güzel bir örnektir sokakta müzik ,sanat
üretmek…
Yalnız şunu da söylemeliyim nerde yapılırsa yapılsın ve herkese göre
değişiyor olsa bile sokakta da yapılanın sanat olduğu yada olmadığını ekinin
kendisi belirleyecektir. Popüler kültür değil,soruyu biraz dağıttım sanırım.


4-müzik sanatın diğer dalları gibi insanların fikirleriyle beslenir ,şekil alır.Günümüzde popülerlik iş yapar yapar durumda siz bu noktadan ayrı bir yerde duruyorsunuz.Yaptığınız müziği ve müziğin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Bizim gibi müziğiyle nefes almaya başlamış kişiler için bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde
üretilen müzik beni, bizi kesmiyor,artık biraz da duymak istediğimiz müziği
yapıyoruz .mesela kendi adıma benim ünlü olmaktı,çok para kazanmaktı gibi boş
kaygılarım yok , bunlarda müziğime yansıyor.bugün ki üretilen tüm müzik
türlerine bir bakın ,iyi müzik dinleyicisini tatmin edecek müzikler var mı
hiç?Yahut bir sanat ışıltısı,var mı.alabildiğine sığ,hatta uyanıklığı
kapatıcı, teknolojik varyasyonlarla desteklenerek kullanılan ritmik yapılarla
yapılmış, fındık fıstık,çerez misali müzikler özellikle genç hormonları
coşmuş fakat cd ye para yatırabilecek kitleler hedef alınarak
yapılıyor.inanılmaz ancak Türkiye’de müzik sermayesinin tek ve asri amacı
para kazanmak,ne seçiciler nede kültürel olarak gelişmiş kişiler,hal böyle
olunca da üretimler hep benzer.lakin Konfiçyüs’ün müzikle ilgili sözü çok
geçerlidir; yeni gittiğiniz bir yerin kültür ve kafa seviyesini dinledikleri
müzikten hissedebilirsiniz, çok doğru,yahu.
kendi yaptığımız müziğe gelince şahsen ne tür yaptığımızı da,ne amaçla
yaptığımızı da bilmiyorum. Fakat kafamdan geçen kaz sürülerinin aslında
seslerden olduğunu ve dünyayı değiştirme gücünü fark ettiğim günden beridir
söylediğim sözler benden çıkıp yeryüzünün yaşayan canlılığının içine
karıştı.şarkı formlarında iş yapmadığımızdan olacak,doğaçlamayı her
şarkımızın içinde geçebileceğimiz bir düşsel köprü olarak görmemizden ve
gerçekliği esnettiğimizden olacak anlattığımız öyküler kendilerini anlatır
oldu.burada seçiciliğimizi çaldığımız enstrümanların sağladığı bir düşsel
seyyahlık,düş görürlük, öykü bilimcilik çıktı ortaya.Bizde her seferde ilkini
yaşar olmaya fena alıştık, doğrusu,düşünün hep ,her şarkıda ilk aşk.yine de
besteler yapıyor ve onları ortalama bir edayla aynen çalıyoruz da.müzik
yapmak, yaşamaktır.biyolojik ölülükten bahsetmiyorum,bugünün insanının
ruhunun ölülüğünden bahsediyorum, yaşamak derken, canlılık derken.
son bir söz günümüzde hi-tek çok hızlı ilerliyor çok yakında yeni müzik
aletlerinde yeni algılama biçimleri olan sazlar üretilecek, nano tek bu
aygıtlar müziğe ve onu algılayışımıza yepyeni boyutlar getirecek,hatta benim
kişisel paranoyamdır bu aletlerle bilinç kontrolü yapılabilineceği.çok
yakında.

5-siz genellikle taksim Beyoğlu civarında yapıyorsunuz müziğinizi çok uç insanlar barınıyor burada siz müziğinizi yaparken aradan çekildiğinizde tinerecisini de zenginini de aynı ortamda buluşturuyorsunuz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz neler hissettiriyor size?

Elbette Taksim -Beyoğlu sokaklarında müzik yapmak şehrin diğer yerlerinden
çok farklı , bir kere burada 24 saat hareket var.buraya insanlar deşarj olmaya
geliyor, kafadan.ancak uç değerlendirmesine katılmıyorum kime neye göre uç
artık her şey çok değişti İstanbul 14 milyonluk bir anakent olmuş. Oldukça
görece bir uçluk,yaşanmakta olan.Çok farklı insanlara müzikle temas etmek ilginç ve çekici.üstelik onları kendilerini ifade edebilecekleri bir bilinç durumuna taşımak daha da
çekici.Bunun olması üstelik günün her hangi bir saatinde herhangi bir caddede
kaldırım üstünde,bu daha da güzel.bunu yaşayabilmek için çoğunun bir bedel
ödemesi gerekirken karşılıksızca ve içtenlikle, paylaşmak anı...Daha ne
olsun?

6-Rock müzik neyin temsilcisi?

Rock öleli çok oldu.bugün artık ben rock yapıyorum diyen yalancıdır
kanmayın. Ölü olan bir şey yaşayan hiç bir şeyin temsilcisi olamaz. Rock müzik
üretenlerden ekstra bir beklentiye girmek yaşam adına ,gerçekler,örneğin
çevre kirlenmesi,nükleer tehlike,yahut adaletsizliklere karşı bir tavır için
ekstra bir beklentiye girmek saflık olur.Bir dönem 68 li yıllarda
olmuştur. Eylem ve müzik birlikte hareket etmiştir ancak günümüz yükselen
değerler toplumlarında buna pek rastlanmaz, ayrıca türler belirleyerek
sınıflara bölüp yapılandaki amacında sadece ticari olduğuna
inanıyorum, bilimsel ve sanatsal yaklaşımlar dışındaki çabalardan
bahsediyorum tabiî ki. Birde değinmeden edemeyeceğim eskilerde müzisyenler
çoğunlukla şifa da vermektedir doğu da özellikle, müzik üreten Şamanlardı, iş
sadece müzik üretmek değil di müzikte ritüellerin bir parçasıydı.Birde bu
güne bakın bir sürü toplumsal bilinç hastalıkları yayılıyor diye
düşünüyorum,özellikle popüler müziklerle.
ben ve arkadaşlarım bizle öncelikle yaşayıcılarız ,müzikte yaşama
biçimlerimizden biridir.cihanda insan ol maya çalışıyor ve sesler,ritimlerle
dünyayı değiştirebiliyoruz,silahlarla değiştirilen bir dünyada,var olmak
suçunu işliyoruz kendimizi ifade ederek.

7-fatih akın gibi ödüllü bir sinema adamının İSTANBUL HATIRASI filminde müziğinizle yer aldınız bu size ne hissettirdi?

Fatih akıllı bir genç insan,yinede belki ileride daha güçlü çalışma imkanı
bulabiliriz.pek ümidim kalmamış olsa da iyi bir filme müzik yapmak yahut
oynayabilmeyi isterdim,isterdik.

8-Türkiye’de nükleer fikrinin patlak vermesi ile beraber ortalık çalkalandı imzalar,yürüyüşler,yerel ve ulusal yayınlarda bahsi geçen konuyla ilgili anketler,yorumlar şimdi her şey durdu kimse bu konuyu konuşmuyor gizliden gizliye bastırılıyor mu?

Türkiyeliler durumun farkında değil,bu çok açık,üstelik her şey saman
altından gizli gizli yapılıyormuş şüphesi duyuyorum,eylemleri medya haber
yapmıyor,TV lere çıkmıyor,halka çaktırmadan son aşamaya gelene kadar
sezdirmeden bu işi bitirmek isteyenler var. Halkın bu konuda açıkça
bilinçlenmesi sağlanmalı.açıklayıcı yayınlar ,toplantı,konser gibi eylemler
yapılmalı,yoksa çok geç olacak.tüm dünyanın alternatif enerji kaynaklarına
yöneldiği bir zamanda nükleerin tek yol olmadığı anlatılmalı türkiyeye ,başka
da yolu yok,gibi görülüyor,eeee çok para dönüyor işin içinde halkın gözünün
yaşına bakmayacak kadar netler.çatır çatır geçti meclisten
kara-r-nameler.buna karşı olan herkesin ve kesiminde net olması
gerekiyor. vede eyleme geçmesi.nüfusumuzun genç olması bir handikapken
avantaja çevrilebilinir.açık açık bastırılıyor,fark etmiyormusunuz hangi sivil
toplum kuruluşları bu konuları gündemine alıyor ki yapılması gerektiği gibi
arkadaşlar.

9-Sinop’un Çernobil olmaması için sesimizi yükseltiyoruz halka gerektiği kadar yansımıyor sesimiz.Müzikal anlamda nükleerin ve daha pek çok şeyin acı ve kirli yüzünü yansıtmak için için nasıl bir yol izlenmeli?

Küresel ısınma ve özellikle KYOTO protokolü ile ilgili ne düşünüyorsunuz? sizce bu protokol imzalanmalı mı yoksa parmak bassak yeterli olur mu? :)

Rock müzik Türkiye’de ki bu yanlışları ifade edebiliyor mu?

Küresel ısınma ve nükleere karşı yapılan festivallerde(BARIŞA ROCK..vs)yer aldığınızı biliyoruz.KÜRESEL ISINMA ve NÜKLEERE karşı basın açıklaması yapsak müziğinizle bize yardımcı olur musunuz?

Çok yakın da tüm dünya rahmini temizleyen tabiatın değişen iklimlerle
afetlerle insan hayatına diğer canlılara verdiği değer kadar değer verdiğini
acıyla kanla görecek ,bu yaklaşan kendi kendimize yaptığımız doğaya
verdiğimiz zararların neticesinde olacakları şimdiden görebilenler mutlaka
harekete geçmeli. hatta geç kalındı. Kyoto bu anlamda devede kulak.oysa u.s.a
3-2 sini kirlettiği dünya için bunu dahi yapmıyorken durum oldukça
karamsar,yine de çaba sarf etmeli,bu durum kabullenilemez.dünyanın aklı
başında insanları artık seslerini duyurmalılar eminim ki Amerika’da da
aynısını düşünen bir dolu insan fikren ateşlenmeye hazır. Sanatçıları değil
ama aydın insanları buna ön ayak olmaya çağırmalı.....

gönülden gönüle akan gizli görünmez yollardan da örgütlenebiliriz ,dünyanın
öbür yanında isimlerini bilmediğimiz insanlar aynı olaylara aynı tepkiyi
vererek bu örgütlenmeyi sağlayacaktır.eylemin kendisi örgütlenmenin de
kendisi olabilir, kuantum sayesinde bunun olabileceği kanıtlandı.bunca
olumsuzluk içinde aklını ve kalbini bir kullanabilir birbirini hiç görmemiş
insanlar.zaten dünyanın yöneticilerinin halkları pek ciddiye almadığı şu
devirlerde güçlünün egemen, çoğunluğun güçsüz göründüğü bugünlerde yaşamın
simyasını kullanma zamanı gelmiştir.kalplerden kalplere kurulacak bir gönül
hattının en az telefonlar,hatta internetten bile hızlı olabileceğine cidden
inanıyorum.denemeliyiz bu yolları da keza dünyanın büyük çoğunluğu acı
çekmekte.

10-son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Sorularınıza elimden geldiğince içtenlikle cevap verdim,selamlar... SSB'den b10 (Bizon)

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz en kısa zamanda görüşmek ümidiyle sevgiyle kalın..

NİHAN DURAN (4tekilsahıs)
nihanduran@msn.com
www.siyahperde.net

(Bu röportaj Siyahperde.NET adına Nihan Duran tarafından yapılmıştır.İzinsiz alınıp yayınlanması yasaktır. )

Mehmet Turgut Röportajı

Kızılay’da Selanik Caddesi üzerinde bir apartmanın ikinci katında kendi halinde bir stüdyo... Kapıyı güler yüzlü bir bayan açtı ve kibarca beni içeri davet etti. Biraz bekledikten sonra telaşlı bir adam girdi içeri. Fotoğraflarda gördüğüm adamdan oldukça farklıydı. Son zamanların en çok konuşulan fotoğrafçısı nihayet karşımdaydı ve yapmayı dört gözle beklediğim röportajı sonunda yapacaktım. Evet; Mehmet Turgut ile oldukça eğlenceli bir röportaj gerçekleştirdim. Şimdi diyecek olursanız "Rock ve Metal Müzikle ilgili bir sitede fotoğrafçı ile yapılan röportajın ne işi var?" Hemen cevap vereyim:"Siz onu tanıyor musunuz?"Birçok müzisyenle çalıştı; albüm kapakları için fotoğraflar çekti, şimdi de Emre Aydın ile bir proje gerçekleştirmeyi düşünüyorlar.

Buyurun devamını siz okuyun. Büyük keyif alarak yaptığım röportajdan siz de büyük keyif alacaksınız. Bu konuda %100 garanti verebilirim. :)

Sizi takip edenler sizi oldukça iyi tanıyorlar; yalnız biz bir de sizden alalım Mehmet Turgut kimdir, necidir ne iş yapar, nelerle ilgilenir?

MEHMET TURGUT: Mehmet Turgut’u ben mevsimlere benzetiyorum. Mevsimler nasıldır? Mesela kış mevsimi ne zaman güneş açacağı, ne zaman rüzgâr eseceği; ne zaman üşüyüp ne zaman üşümeyeceğiniz hiç belli olmaz. Öyle bir yapım var benim. Yani genel olarak her zaman yapmak istediklerini yapan bir kişiliğim.

Keza İstanbul'a yerleşme kararınızdan da bunu çıkarabiliyoruz...

MEHMET TURGUT: İstanbul'a yerleşme kararımı bir gün içinde aldım ve tamamen taşındım. Aynı şekilde bir dönem ailemle çalışırken kendi stüdyomu açtığımda da aynı şeyi yapmıştım; bir anda karar verip öyle yapmıştım. Çocukluğum ve gençlik zamanımda da bu vardı. Kafama eserdi gidip güzel bir dövme yaptırırdım, ya da gidip saçımı platin sarısına boyatırdım. Öyle olaylarım vardı. Herhalde şimdi de onun devamı şeklinde hayat gidiyor.

Yani uçuk kaçık bir insan olarak tanımlayabilir miyiz sizi?

MEHMET TURGUT: Yok; uçuk kaçık bir insan hiçbir zaman olmadım aslında. Yeri geldiği zaman en uçuk kaçık insan benim; ama nerde durması gerektiğini ve nerde nasıl davranması gerektiğini bilen biriyim. Herhalde bunu da en iyi uygulayan insanlardan biriyim çünkü ben bunu hissederek yapıyorum. Karşımdaki insanın kırılacağını hissettiğim noktada kendimi durduruyorum.

Çalışmalarınızın genelinde mizahi, karanlık, sert ya da depresif bir hava var. Bunu neye bağlıyorsunuz?

MEHMET TURGUT: Bunun nedeni şu: Benim hayatımda hiçbir şey orta halli olmadı. Hiçbir zaman hiçbir şeyi orta düzeyde yaşamadım. Yani olacaksa ya en iyisi olacak, ya en kötüsü olacak. Benim sıradan bir arkadaşım olması gibi bir şey söz konusu değildir; ya benim çok iyi bir dostumdur o,ya da sevmediğim bir insan haline gelir. Çünkü insanları çok seviyorum ve bunun karşılığını kötü bir şekilde aldığım oluyor. Bu aynı şekilde aşk hayatımda da geçerli. Sevdiğim zaman tam seven bir adamın; ama sevmediğim takdirde de taviz vermeyen bir kişiliğim. Bu da insanı zaman zaman uçurumun kenarına sürükleyebilir.

Fotoğraf size ne ifade ediyor? Yani fotoğraf sizin için bir ekmek kapısı mı, hobi mi veya başka bir şey?

MEHMET TURGUT: Şöyle söyleyim: Ben hayatını fotoğraftan kazanan ve kazandığını yeniden fotoğrafa yatıran biriyim. Yani sanat fotoğrafı çekmek için ticari fotoğrafçılık yapan bir fotoğrafçıyım. Genelde insanlar fotoğrafçılık yaparlar para kazanmak için; hobi olarak da arada birkaç sanatsal bir şey çekip öyle kendilerini kurtarırlar. Ancak benim derdim tamamen sanat fotoğrafı. Tabi ki ben moda fotoğrafı, sanal reklâm fotoğrafı veya albüm kapaklarının fotoğraflarını da çekiyorum; ama benim için asıl önemli olan sanat fotoğrafları yani sanatımı icra edebildiğim işler. Elbette moda fotoğrafları veya albüm kapağı fotoğrafları gibi işlerde de sanatımı ifade edebiliyorum; ama tam istediğim olmuyor.

Bir de siz çok yaratıcısınız. Kimsenin aklına gelmeyecek şeyleri düşünüp onları hayata geçiren bir insansınız ve bu sanatsal yönünüzü daha bir ortaya çıkarıyor bence.

MEHMET TURGUT: Aslında çok da feyiz alan bir fotoğrafçı değilim ben. Ne bileyim; birçok fotoğrafçının yurt içi, yurt dışı birçok dergiye aboneliği vardır; sürekli internette fotoğrafları araştırır, görürler. Benim hiç öyle bir huyum yok. Gece yarısı saat dörtte veya sabah beşte aklıma bir şey gelir ve o anda yanımda arkadaşım vardır, onunla bir iş yaparız. Zaten çevremde genelde balerinler, baletler, oyuncular olduğu için onlar her zaman hazır oluyorlar. O anda fotoğraf çekmeyi düşünmesek bile bir anda bir şey çıkabiliyor.

Başarınızı buna borçlu olabilir misiniz?

MEHMET TURGUT: Olabilir tabi. Bir anda aklınıza bir şey geliyor, bir şekilde harekete geçiyorsunuz ve o fotoğrafı çekiyorsunuz. Sonra o adam size soruyor:"Ya abi burada oturuyorduk, o kadar içki içmiştik, uyumak üzereydik. Nerden geldi aklına bu?"falan diye; benim cevabım:"Bilmiyorum." :)

Ailenizin üçüncü nesil fotoğrafçısısınız. Sizce fotoğrafa karşı ilginiz ailenizden kaynaklı mı yoksa daha başka nedenleri de var mı?

MEHMET TURGUT: Bunu birçok televizyon programında ve röportajda söyledim. Ailesinin üçüncü nesil fotoğrafçısı olan birçok fotoğrafçı tanıyorum.

Kusura bakmayın bölüyorum; ama ailenizde de sizin gibi sanatsal fotoğraf çeken biri var mıydı?

MEHMET TURGUT: Yok. Babam zamanında bir tane sergi açmış sonra da kendini bu işlerden soyutlamış. Onun dışında öyle sanatsal fotoğraflarla ilgilenen yok. Ancak dedem aynı zamanda çok iyi bir ressammış. Kullandığı fonları falan kendisi yaparmış; şu an benim zaman zaman yaptığım gibi. O zaman şartlar çok daha ağırmış tabi. Dediğim gibi aslında ben çok normal bir stüdyoda bu işe başladım; normal fotoğraflar çekerek başladım. Ne bileyim işte; aile fotoğrafları, vesikalıklar, düğün fotoğrafları, anı fotoğrafları çekerek başladım. Ben o şekilde devam edebilirdim. Belki maddi açıdan şu anki durumumdan çok daha iyi bir durumda olacaktım. Yalnız sadece kendimi ifade etmek için fotoğrafçılık yapıyorum; kendimi geliştirdiğime inanıyorum. Çünkü kendimi sürekli gözlemliyorum ve bundan beş sene önceki fotoğraflarım, şimdiki fotoğraflarım ve bundan beş sene sonraki fotoğraflarımı hayal bile edemiyorum. Bu da keyif verici bir şey.

Photoshop kullandığınız için olumlu veya olumsuz genelde ne tür tepkiler alıyorsunuz?

MEHMET TURGUT: Bununla ilgili olumsuz tepkiler alıyormuşum. Bire bir kemse gelip bana "Sen neden Photoshop kullanıyorsun?"gibi bir ithamda bulunmadı bulunamaz da zaten. Photoshop konusunda şunu söylemek istiyorum: Genelde insanlar bu konuda çok önyargılılar. "Mehmet Turgut her şeyi Photoshop kullanarak yapıyor. Ne var yani bu Photoshop"gibi laflar ediyorlar. Zaman zaman üniversitelerde, sanat merkezlerinde, derneklerde yaptığım gösterilerde; gösterisini yaptığım fotoğrafların özellikle sonuna sahne arkası dediğimiz kısımda 100–150 karelik bir seri ekleyip insanlara izletiyorum. O zaman insanların fikirleri tamamen değişiyor. Çünkü orada alçıyla yapılmış, küflü yeşillerle boyanmış, ellerle yapılmış fonlar, topraktan yapılmış makyajlar, yurt dışından getirilmiş; renkli siyah, beyaz lensler; orda çalışan onlarca insan; onların ne kadar eğlendiği; ne kadar enerji harcadıkları... Yani bunları gördüklerinde insanların düşünceleri elbette değişiyor. Fotoğraf ilk ağaç kabuğuna yapılmış çizimlerdir. O zaman biz yine ağaç kabuğuna çizim yapalım; eğer bu işin özünü yapacaksak. Bu işin on sene öncesindeki teknoloji bu işin özü değildir. O zaman cam filmi bulup onlarla çalışalım. Eskiden cam filmler vardı. Photoshop eğer varsa ben niye bunu kullanmayayım ki?

Fotoğrafı kendinizi anlatma ve içsel dünyanızı yansıtan bir araç olarak gördüğünüzden bahsetmişsiniz; peki içsel dünyanızda da çektiğiniz çoğu fotoğraftaki gibi agresif misiniz?

MEHMET TURGUT: İçsel dünyamda asabi bir insan hiçbir zaman değilim. Kişilik olarak, insan ilişkileri olarak, sosyolojik olarak agresif biri değilim. Belki psikolojik olarak agresif olabilirim; ama insanların çektiğim fotoğraflarda veya kendi fotoğraflarımda gördükleri agresiflik tamamen fotoğrafik bir durum. Yani o fotoğrafı çekerkenki içsel durumumun yansıması.

Fotoğraflarınızın sizi direkt olarak anlattığını düşünüyor musunuz? Yoksa çektiğiniz fotoğraflar her bakanın anlayamayacağı gizli anlamlar da taşıyor mu?

MEHMET TURGUT: Birçoğu taşıyor. Zaman içerisinde kalbiniz kırılıyor, zaman içerisinde ailevi düzeniniz bozuluyor, zaman içerisinde işinizle ilgili problemler yaşıyorsunuz; zaman içerisinde hayatınızla ilgili büyük küçük birçok problem yaşıyorsunuz! Bunlardan uzaklaşmak ve kendinizi rahatlatmak için de ne bileyim; bunları bir şekilde kâğıda falan döküyorsunuz. Bazısı şiir yazar, bazısı şarkı yapar, kimisi de resim yapar. Tabiri caizse içindeki pis kanı kesip akıtır. Benim de bunun için bir araca ihtiyacım vardı; ben de araç olarak fotoğrafı kullanıyorum. Ha, benim deneysel fotoğraflarım da var. Işık denemesi, makyaj denemesi, background denemesi gibi fotoğraflar çekince hoşuma gidenleri de paylaşıyorum. İnsanlar görsünler; daha çok benden yaralansınlar istiyorum.

Bol ödüllü bir fotoğrafçı olmanızı neye borçlusunuz?

MEHMET TURGUT: Onu ben de hiç bilmiyorum :) Yarışma çılgını bir fotoğrafçı değilim. Sonuçta bir sanat icra ediyorsanız bunun paylaşılması; bunun çok farklı kitlelere duyurulması her zaman için o sanatçının birincil hayali -amacı değil ama onu en çok mutlu eden şeydir. Ben hiçbir zaman yarışma için fotoğraf çekmedim. Mesela kamyon konulu bir fotoğraf yarışması oluyor; insanlar başlıyor harıl harıl kamyon fotoğrafları çekmeye. Yarışma için fotoğraf çekmek hem çok yanlış hem çok ayıp diye düşünüyorum. Elinizde çekmiş olduğunuz ve güvendiğiniz o temaya uygun bir fotoğraf varsa onu gönderirsiniz; o takdir edilirse bir ödül zaten alacaktır. Yurtdışında birçok yerden ödül aldım ve bu çok güzel bir şey; çünkü dünya çok büyük bir yer ve dünyada ne kadar çok fotoğrafçı olduğunu tahmin bile edemeyiz. Onca fotoğrafçı arasından sıyrılıp çıkmak tabi ki beni gururlandıran bir şey. Yurtdışından sergi teklifleri gelmesi, oralara gidip insanlarla tanışmak, onların sorularına cevap vermek, oradaki dergilerle sizinle şu an yaptığımız gibi röportajlar yapmak çok keyifli. Bir Türk olarak oradasınız ve diyorsunuz ki "Ben bir Türk’üm; sanatımı icra ediyorum" insanlar bunu beğeniyorlar. Sadece benim için değil Türkiye için de çok güzel bir şey bu.

Sizin çektiğiniz fotoğrafları gördükten sonra fotoğrafçı olmak isteyen kişiler elbette olacaktır. Onlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

MEHMET TURGUT: Günde en az 20 tane mail alıyorum bu konuda ve hepsine itinayla cevap vermeye çalışıyorum. Bence hangisi olursa olsun, bir sanat dalına buluşmayı düşünen gençler bence kimseyi model olarak görmemeli. Özgün olmalı; kendileri olmalı. Eğer birini çok beğeniyorlarsa o kişi sadece onlara az da olsa feyiz vermeli. O kişi onlara model olmamalı ve bu gençler sadece kendi kafalarındakini hayata geçirmek için uğraşmalı. Böylece kendi kafalarındakini yapmış olacaklar ve farklı işlere imza atmış olacaklar.

Rock müziğe olan ilginizi biliyoruz. Türkiye’de bu müzikle uğraşan isimlerden kimleri yakından takip ediyorsunuz?

MEHMET TURGUT: Ogün Sanlısoy var son albümünün fotoğraflarını çektim. Çok de sevdiğim bir abimdir kendisi. Onun dışında Yüksek Sadakat var. Bu arada geçen hafta onların da yeni albüm fotoğraflarını çektim. Hayko Cepkin var, Şebnem Ferah var, Gripin var, Emre Aydın var. Son zamanlarda zaten Türk Rock müziği süper gidiyor bence.

Müzik faktörünün çektiğiniz fotoğraflar üzerinde etkili olduğunu düşünüyor musunuz; nasıl bir etki?

MEHMET TURGUT: Elbette düşünüyorum; ama nasıl? Kendinizi nasıl hissediyorsanız o dönemde öyle müzikler dinliyorsunuz. Zaman içerisinde psikoloji ile doğru orantılı olmak üzere müzik de onunla beraber geliyor. Şimdiye kadar başıma bir kere geldi: Bir şarkıyı dinledim-Emre Aydın'ın bir şarkısı. Gittim onu buldum ve şimdi onunla bir çalışmamız olacak. O da size sürpriz olsun. İlerleyen günlerde kimsenin görmediği bir Emre Aydın çekeceğim :) Çok nadirdir bir parçaya çok fazla takıldığım. O da Skidrow'un bir iki parçasıdır; günde en az iki defa ağrı kesici niyetine dinlerim.

Hiç aykırı olduğunuzu düşündünüz mü?

MEHMET TURGUT: Ben kendimi hiç öyle hissetmiyorum. Benden çok daha aykırı insanlar biliyorum. Sonra ben bir "Rock star" gibi yaşamıyorum; hayatımda "Show time" gibi bir durum yok benim. Geceleri çıkıp sağda solda gezen acayip marjinal bir tip olmadım ben hiç. Ben aslında mütevaziliğin önemli bir şey olduğuna inanan bir insanım.Gerçi fotoğraf çekerken asla mütevazi olmadım,olmayacağım da...Orası benim serbest bölgem! :) Onun dışında normal yaşantımda hiç aykırı bir insan olmadım; aksine çok romantik, çok duygusal yengeç burcu bir adamım yani.

Çok teşekkür ediyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

MEHMET TURGUT: Aksine ben teşekkür ediyorum bu kadar güzel bir röportaj gerçekleştirdiğiniz için.

Sitemiz adına Mehmet Turgut’a İstanbul’da kurduğu yeni hayatında başarılar diliyoruz. Eminiz yine çük büyük işlere imza atacak!

Yazarın notu: Röportajda adı geçen Emre Aydın-Mehmet Turgut Projesi yayınlandı.Biz de www.siyahperde.net olarak bu güzel çalışmayı şimdi sizlerle paylaşıyoruz...

BELKİ BİRGÜN ÖZLERSİN...

Bu röportaj www.siyahperde.net adina Duygu Demirel tarafindan yapilmistir ve İzinsiz hiçbir yerde yayinlanamaz.Yayinlanmasi ihtimali "http://www.siyahperde.net adresinden alinmistir" ibaresini tasimasi suretiyle mümkündür.